Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçu (TCK m. 265)
- Mehmet Fırat Subaşı
- 7 Nis 2022
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Nis 2022

Sözlük anlamı itibarı ile kamu; halk hizmeti gören devlet organlarının tümü, bir ülkedeki halkın bütünü, halk, amme anlamlarına gelmektedir. Kamu düzeninin sağlanması için; devlet organlarının yapmakla yükümlü olduğu birtakım görevleri yerine getirirken, bu hizmet ve yükümlülüklerin yöneldiği halkın ise bu faaliyetler karşısında birtakım sorumlulukları bulunur. İşte bu sorumlulukların belki de birincisi, kamusal faaliyetlerin işleyişine engel olmamaktır.
Nihayet, kamusal faaliyetlerin daha sağlıklı bir şekilde işleyebilmesini sağlamak için idare tarafından alınan önlemlerden birisi de TCK madde 265’te düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçudur. 765 sayılı mülga TCK’nda da temelde benzer şekilde düzenlenmiş olan bu suç türüne duyulan ihtiyacın yadırganamayacak derecede önemli olduğu açıktır.
Görevi yaptırmamak için direnme suçu, TCK’nun, ikinci kitap, dördüncü kısımda yer alan “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde ve aynı isimli madde kenar başlığı altında düzenlenmiştir. TCK m. 265 madde metni şu şekildedir:
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
Madde gerekçesi ise şu şekildedir:
“Madde metninde, görevini yaptırmamak için kamu görevlisine direnme fiilleri suç olarak tanımlanmıştır.
Birinci fıkrada, kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanılması hâlinde verilecek ceza belirlenmiştir. Bu suçun oluşması için kullanılan cebrin kasten yaralama suçunun temel şekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında değerlendirilebilecek boyutta olması gerekir. Aksi takdirde, beşinci fıkra hükmüne göre uygulama yapmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, direnilen kamu görevlisinin yargı görevi yapan kişi olması, bu suç açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkraya göre, suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza artırılacaktır. Keza, dördüncü fıkrada, suçun silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâli, cezanın artırılması sebebi olarak kabul edilmiştir.
Son fıkraya göre, bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır.”
Kamu Görevlisi Kavramı
Kamu görevlisi kavramı, incelendiği hukuk alanına göre yer yer değişkenlik gösterebilen bir anlama sahiptir. Farzı misal idare hukuku içerisinde kamu görevlisi geniş veya dar yorumlanarak farklı anlamlar kazanabilmektedir. Ancak TCK m. 6-c’de kamu görevlisi tanımı açık ve net bir şekilde yapılmıştır. Buna göre; kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi anlaşılır. Konumuz bakımından kanaatimizce bu tanım üzerinde durmak, kavramın söz konusu suç açısından anlaşılması bakımından yeterli olacaktır.
Buna göre; maddedeki en kapsayıcı anlamıyla kısaca, kamusal bir faaliyetin yürütülmesine herhangi bir surette, sürekli veya geçici olarak katılan herkes, TCK bakımından kamu görevlisidir.
Yargı Görevi Yapan Kişi Kavramı
Kamu görevlisi kavramına benzer şekilde TCK m. 6-d’de yargı görevi yapan kişiler tanımlanmıştır. Buna göre; yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler, adlî ve idarî mahkemeler üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar, anlaşılır. Burada avukatlar arasında bir ayrım yapılmamakla beraber, idari birimlerde çalışan Cumhuriyet savcısı ve hakimlerin, bu madde kapsamında yargı görevi yapan kişiler olmadıkları, ve dolayısıyla TCK m. 265’in ilgili nitelikli haline konu olamayacakları açıktır.
TCK m. 6 ve m. 265 birlikte değerlendirildiğinde, hakim ve savcılar açısından yalnızca bunlardan mahkemeler nezdinde görev yapanlar suçun nitelikli haline konu olabilecektir. Yine bu açık hüküm uyarınca; uzlaştırmacı, arabulucu, icra müdürü gibi kişiler de TCK bakımından yargı görevi yapan kişiler olmadıklarından, bu maddenin ikinci fıkrasında bahsedilen nitelikli halin oluşmasına sebep olamayacaklardır.
Suç Örgütü Kavramı
TCK ve ilgili mevzuat bakımından suç örgütünün tanımını yapmak ve oluşma şartlarını saymak mümkündür. Ancak kanun koyucu; konumuz olan m. 265’in 4. fıkrasında, “var olan veya var sayılan” demek suretiyle, esasen gerçekte var olmayan ancak varlığına inanılan veyahut var olan ama suç örgütü olarak tanımlanamayacak bir örgütü de bu nitelikli hal kapsamında değerlendirmiştir. Burada önemli olan kıstas failin, suçu söz konusu örgütün korkutucu gücünden faydalanarak işlemesidir.
Korunan Hukuki Yarar
TCK m. 265’in bulunduğu bölüm “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar”dır. Söz konusu suç ise, içeriği itibariyle genel olarak kamu görevlisinin görevini yerine getirmesini engelleyen fiilleri konu edinmektedir. Bu özellik ise TCK 265’i kamu idaresinin işleyişine karşı suçlardan biri yapmaktadır. İlaveten; suçun yalnızca cebir veya tehditle işlenebilen bir suç olması sebebiyle, vücut bütünlüğü ve kişi özgürlüğü de bu suçla korunan hukuki yararlardan bazılarıdır. Tam da bu ayrım noktasında Yargıtay; eski tarihli bir kararında suçla korunan hukuki değeri; “kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almak” olarak nitelendirmiştir.[1] Daha yeni tarihli bir kararında ise buna ek olarak “…kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır…”[2] ifadelerine yer vermiştir.
Burada korunan hukuki yararın; kamu idaresinin işleyişinin sürekliliğini sağlamak ve kişi özgürlüğü olduğu kanaatindeyiz. Bu yararın dolaylı olarak da olsa, kamu güveni, idarenin saygınlığı gibi konuları da koruduğu hususu izahtan varestedir.
Suçun Unsurları
TCK m. 265’te belirlenen suçu herkes işleyebilir. Başka bir deyişle, suçun faili herkes olabilir. Burada aranan kamu görevlisi olma şartı, mağdur bakımından aranan bir şarttır. Öğretideki baskın görüşe göre, suçun faili ancak gerçek kişiler olabilmektedir. Görevi yaptırmamak için direnme suçunun failinin ise, söz konusu kamusal faaliyetin yöneldiği veya ilgilendirdiği bir kişi olması şart olmayıp, üçüncü bir kişinin görevi yaptırmamak için direnme fiilleri suçun oluşmasına sebebiyet verebilecektir.
Maddenin 3. fıkrasında failin, suçu; kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi halinde daha yüksek bir cezanın öngörüldüğü bir nitelikli hal düzenlenmiştir. Cebir veya tehditle işlenebilen görevi yaptırmamak için direnme suçunda failin; birden fazla kişi olması veyahut kendisini tanınmayacak bir hale sokması, pek tabii mağdurun üzerindeki korkutucu etkiyi artıran ve suçun işlenmesini kolaylaştıran bir etkendir.
Görevi yaptırmamak için direnme suçunun mağduru, söz konusu kamusal görevini yapmaya çalışan kamu görevlisidir veyahut kamusal göreve herhangi bir surette katılan kişidir. Kanunun güncel hali, bu anlamda mülga TCK’ndan farklı bir düzenleme ihdas etmemektedir. Yukarıda da değinildiği üzere; TCK m. 6-c’de yapılan kamu görevlisi tanımı oldukça geniştir. TCK m. 2/3’e göre; “suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” Ancak, TCK m. 6-c’de yer alan hüküm, kanaatimizce sarihtir ve ceza hukuku açısından kamu görevlisi tanımını genişletme amacındadır.
Görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturan fiil; kamu görevlisine karşı cebir veya tehdit kullanmaktır. Hemen belirtmek gerekir ki, buradaki iki seçimlik hareket de görevi yaptırmamak amacıyla icra edilmiş olmalıdır. Sözlük anlamıyla cebir; zorlama, zoraki yaptırmadır.
Yalnızca cebir fiili ile işlendiği takdirde bu suç, TCK m. 108’de düzenlenen cebir suçunun nitelikli hali görünümündedir. Elbette yalnızca cebir kullanarak kamu görevlisinin kamusal faaliyeti engellenmeye çalışılırsa, fail; cebir suçundan değil, görevi yaptırmamak için direnme suçundan sorumlu olacaktır.
Tehdit ise; failin iradesiyle gelecekte mağdura yapacağı bir kötülüktür. Bu hareket, mağdura herhangi bir vasıtayla ulaşabileceği gibi, mağdurun yalnızca bu kötülüğün yapılacağı iddiasını öğrenmesi yeterlidir. Görevi yaptırmamak için direnme suçu işlenirken, mağdura aynı zamanda hakaret edilmesi ise bu suçun bir unsurunu teşkil etmemektedir. Başka bir deyişle; yalnızca cebir veya tehdit fiilleriyle işlenebileceği öngörülen görevi yaptırmamak için direnme suçu, hakaret oluşturan hareketleri bünyesinde barındırmadığından, böyle bir durumda fail hakaret suçundan ayrıca sorumlu olacaktır. Görevi yaptırmamak için direnme suçunun kanuni tanımında aranan şart görevi yaptırmamak olduğundan; bir kamu görevlisine cebir, tehdit veya başka vasıtalarla bir işi zorla yaptırmak kanaatimizce bu suçun kapsamı dışında kalacaktır.
Maddenin 4. fıkrasında ise; suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, daha yüksek cezai yaptırımın öngörüldüğü bir başka nitelikli hale yer verilmiştir. 3. fıkraya benzer şekilde bu nitelikli hal de mağdur üzerindeki korkutucu etkiyi artıracak ve failin suçu işlemesini kolaylaştıracaktır. Ancak kanun koyucu; bu fıkra hükmünü düzenlerken, “var olan veya var sayılan” demek suretiyle, esasen gerçekte var olmayan ancak varlığına inanılan veyahut var olan ama suç örgütü olarak tanımlanamayacak bir örgütü de bu nitelikli hal kapsamında değerlendirmiştir. Dolayısıyla burada diğer suçlarda yapılanın aksine, örgüt kriteri üzerinde bir inceleme yapmaya, örgüt olma şartlarının var olup olmadığının araştırılmasına gerek yoktur.
Görevi yaptırmamak için direnme suçu bir soyut tehlike suçudur. Soyut tehlike suçlarında tipik hareket gerçekleştikten sonra ortaya gerçekten bir tehlikenin çıkıp çıkmadığı araştırılmaz.
Görevi yaptırmamak için direnme suçunu düzenleyen TCK madde 265 ve devamındaki maddelerde söz konusu suçun taksirle işlenebileceğine dair bir hüküm yer almadığından, bu suç ancak kastla işlenebilir.
Kanun koyucu suçun kanuni tanımında; failin, kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanmasını yaptırım altına almıştır. Burada failin söz konusu seçimlik hareketleri mağdurun kamusal faaliyetini yapmasını engellemek amacıyla yapmasının aranması, bu suçun özel kastla işlenebileceğinin yegane göstergesidir.
Görevi yaptırmamak için direnme suçu; yukarıda ayrıca açıklandığı üzere bir sırf hareket suçudur. Bu tür suçlarda hareketin tamamlanması, suçun oluşması için yeterli olup ayrıca bir netice incelemesi yapılmaz.
Görevi yaptırmamak için direnme suçuna TCK’nda yer alan iştirak hükümleri tam olarak uygulanabilir.
TCK’nda cebir ve tehdit fiilleri, tek başlarına farklı suçlardır. Görevi yaptırmamak için direnme suçu ise, bu iki farklı suçu unsuru olarak bünyesinde bulundurduğundan bir bileşik suçtur ve bu suçu işleyen fail yalnızca TCK 265’ten sorumlu olacaktır.
Görevi yaptırmamak için direnme suçunun temel cezası altı aydan üç yıla kadar hapistir. Maddenin diğer fıkraları ise farklı nitelikli hallere yer vererek cezayı artırma yoluna gitmektedir. Buna göre 2. fıkra hükmü gereği, suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmedilecektir. 3. fıkra hükmü gereği, suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek olan temel ceza üçte biri oranında artırılacaktır. Burada 4. fıkraya göre ise; suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır.
Sonuç
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” bölümünde 265. maddede düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçuyla korunan hukuki yarar kamu idaresinin işleyişinin sürekliliğini sağlamak ve kişi özgürlüğüdür.
Bileşik suç tiplerinin tipik bir örneği olan görevi yaptırmamak için direnme suçu, bünyesinde cebir suçu ve tehdit suçunu barındırmaktadır. Söz konusu suçun işlenebilmesi için belirlenen bu seçimlik hareketler bir kamu görevlisine karşı ve görevi yaptırmamak amacıyla işlenmelidir. Kamu görevlisi kavramından ise ceza hukuku açısından en geniş anlamıyla herhangi bir suretle kamusal faaliyete katılan kişi anlaşılacağından, mülga kanunda kamusal faaliyete yardım edenlere karşı da suçun işlenebileceği anlayışının güncel kanunda da değişmediği kanaatindeyiz.
Direnme fiili gerçekleştiği an söz konusu suç oluşacağından bu suçu, bir soyut tehlike suçu olarak tanımlamak mümkündür. Kanun metninde açık şekilde, failin fiili icra ederken görevi yaptırmamak amacı gütmesi arandığından bu suç ancak özel kastla işlenebilir.
Görevi yaptırmamak için direnme suçu kanımızca hukuka uygunluk sebepleriyle de bağdaşmamaktadır. Başka bir deyişle fail, suçun işlenmesinde hukuka uygunluk sebeplerinden yararlanamayacaktır.
Comments